1. Anasayfa
  2. Genel

Xar’ın Mağara Günlüğü: Gün 4 – Duvarın Gözleri ve Sıcak Yuva

Xar’ın Mağara Günlüğü: Gün 4 – Duvarın Gözleri ve Sıcak Yuva
Xar'ın Mağara Günlüğü Gün 4 - Taşın ve Dumanın Şekillendirdiği Yuva, Duvarların Fısıltıları
0

Yukarıdaki Işık, her zamanki gibi mağara ağzımızı aydınlattığında, içimde farklı bir his vardı. Dün gece, o kızıl dans eden şeyin sıcaklığı ilk kez tüm bedenimizi sardı. O korkunç, kemiklerimizi donduran soğuk gitmişti. Bu, uykumuzu bile değiştirmişti. Daha derin, daha huzurlu uyumuştuk. Sabah uyandığımızda, mağaramızın havası bile farklıydı; o nemli, ağır koku yerini, hafif bir duman ve sıcaklık kokusuna bırakmıştı. Bu yeni his, sanki daha güvende, daha “evimizde” olduğumuzun bir işaretiydi.

Gözlerim istemsizce mağaramızın duvarlarına kaydı. Dün, o siyah çubukla (yarı yanmış bir odun parçası) içimden geldiği gibi çizgiler çizmeye başlamıştım. İlk başta sadece anlamsız karalamalar gibiydiler. Ama sonra, dün avladığımız o büyük, boynuzlu hayvanın (geyik) hatırası zihnime doluştu. Onun güçlü duruşunu, hızlı koşuşunu ve gözlerindeki o ürkek bakışı… İşte o an, o siyah çubukla o hayvanın basit bir şeklini duvara kazımaya başladım.

Çizgilerim ilk başta beceriksizdi, tam olarak benzemiyordu. Ama her çizgiyle birlikte, o hayvanın görüntüsü zihnimde daha da netleşiyordu. Sonunda, basit ama tanınabilir bir geyik figürü ortaya çıktı. Ona baktığımda, içimde garip bir tatmin hissettim. Sanki o hayvan, tekrar bizimle birlikteydi, mağaramızın bir parçası olmuştu.

Diğerleri de merakla çizimime yaklaştılar. Yüzlerinde şaşkınlık ve bir tür hayranlık vardı. Henüz kelimelerimiz bu duyguları tam olarak ifade edemese de, bakışlarımız ve çıkardığımız basit sesler, ortak bir anlamı paylaştığımızı gösteriyordu. Kira, parmağını duvardaki geyiğin boynuzlarına doğru uzattı, sonra bana baktı ve anlamsız bir ses çıkardı. Ben de ona gülümsedim. Sanki duvar, aramızda yeni bir iletişim yolu açmıştı.

O gün, içimizden geldiği gibi, mağaramızın diğer duvarlarına da çizimler yapmaya başladık. Bazılarımız dün gördüğümüz tüylü, büyük hayvanları (belki de mamut benzeri yaratıkları) çizdi. Bazılarımız gökyüzündeki kuşları, bazıları ise topladığımız meyveleri ve bitkileri resmetti. Duvarlar, yavaş yavaş yaşadığımız dünyanın, gördüğümüz şeylerin basit ama anlamlı izleriyle dolmaya başladı.

Bu çizimler sadece hayvanları ve bitkileri değil, aynı zamanda soyut şekilleri de içeriyordu. Belki de bunlar, hislerimizi, korkularımızı veya umutlarımızı ifade etmenin ilkel yollarıydı. Düz çizgiler, kıvrımlı şekiller, yan yana dizilmiş noktalar… Her birinin ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyorduk ama onları duvara kazımak, içimizdeki bir şeyi dışarıya vurmak gibiydi. Hatta bazıları, ellerini boyayıp duvara bastırarak kendi “izlerini” bıraktılar. Bu, belki de “biz buradayız” demenin ilk şekliydi.

O günkü en önemli işlerimizden biri de mağaramızı daha yaşanılır hale getirmekti. Dün gece o kızıl dans eden şeyin sıcaklığı iyi olsa da, mağara girişimiz hala açıktı ve soğuk hava ile duman içeri giriyordu. Birlikte çalışarak, ormanda bulduğumuz büyük, yassı taşları mağara girişine kadar yuvarladık. Onları, rüzgarı kesecek ve içerideki sıcaklığı daha iyi muhafaza edecek şekilde, dikkatlice üst üste yerleştirdik. Giriş şimdi daha küçüktü ama içerisi çok daha sıcak ve güvenliydi. Bu, kışın yaklaşırken hayatta kalmamız için çok önemli bir gelişmeydi.

Akşam olduğunda, Yukarıdaki Işık batarken, yeni “evimize” döndük. İçerisi, taşlarla örülmüş girişi sayesinde çok daha sıcak ve sessizdi. O kızıl dans eden şey, mağaranın ortasında güvenle yanıyordu, etrafa sıcaklığını ve titrek ışığını yayıyordu. Duvarlardaki çizimler, bu loş ışıkta daha da belirginleşiyordu. Sanki duvarlar fısıldıyordu; geçmişi, bugünü ve belki de geleceği anlatıyordu.

O gece, mağaramızda farklı bir atmosfer vardı. Sadece hayatta kalma telaşı değil, aynı zamanda bir tür huzur ve aidiyet duygusu hakimdi. Duvarlardaki resimler, bizi birbirimize daha da yakınlaştırıyordu. Ortak anılarımızı, ortak korkularımızı ve ortak umutlarımızı yansıtıyordu. Bu mağara, artık sadece bir sığınak değil, aynı zamanda bizim hikayemizin yazıldığı ilk yerdi. Bu çizimler, bizim kim olduğumuzu, neler yaşadığımızı ve bu dünyaya nasıl tutunduğumuzu gösteriyordu.

Bu, 4. günün sonunda, taşın ve dumanın şekillendirdiği yuvamızda, duvarların fısıltılarıyla birlikte hissettiğimiz yeni bir başlangıçtı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir